Değirmenci bir babanın bir eşeği varmış, eşek iyiden iyiye yaşlanıp kocadığında delikanlı oğlu ile konuşup bir karara varmışlar.
“Bu eşeği kent pazarına götürüp satalım, üstüne de para koyup daha dinç bir eşek alalım,” demişler.
Böylece eşeği önlerine katıp yola koyulmuşlar. Köy uzak, kent uzak, yol uzun mu uzunmuş. Değirmenci baba demiş ki, “Bana kalırsa bu eşek bu yolu çekemez. Çekse bile pazara vardığımızda eli ayağı tutmaz olur, kimse onun yüzüne bakmaz. İyisi mi biz bunu sırtımıza yükleyelim, kente kadar sapasağlam götürelim.”
Böylece vurmuşlar eşeği sırtlarına, düşmüşler yola. Gel zaman git zaman karşılarına köylüler çıkmış. Önce ne olduğunu anlayamamışlar, işi öğrenince de karınlarını tuta tuta gülmeye başlamışlar.
“Hay Allah, deli misiniz siz?” demişler. “Hiç insan eşek taşır mı? Ne ters işler yapıyorsunuz! Bizim bildiğimiz, eşek insanı taşır.”
Baba oğul düşünmüşler ve “Doğru,” demişler.
Eşeği sırtlarından indirmişler, bu kez değirmenci baba eşeğe binmiş. Gel zaman git zaman karşılarına başka köylüler çıkmış.
İçlerinden biri, “Oh maşallah,” demiş. “Koskoca adam eşeğe binmiş, parmak kadar çocuğu bu kızgın güneşte yayan yürütüyor. Ne ayıp ne ayıp!”
Baba oğul bakışmışlar. Baba, “Adamlar haklı,” demiş. “Gel yavrum, ben ineyim, eşeğe sen bin!” Baba eşekten inmiş, oğlunu bindirmiş. Gel zaman git zaman karşılarına başka köylüler çıkmış.
Hep bir ağızdan “Olacak iş mi bu?” demişler. “Gencecik adam eşek sırtında, zavallı beli bükük ihtiyar yayan yapıldak! İnsan olan bundan bir parça olsun utanır.”
Baba oğluna, oğlu babasına bakmış. “Hakları var baba,” demiş oğul. “Ben ineyim, gel eşeğe sen bin.”
Oğlu eşekten inince babası karşı çıkmış. “Olmaz öyle şey,” demiş. “İkimiz birden binelim daha iyi.”
Böylece baba oğul binmişler eşeğe ve düşmüşler yola. Gel zaman git zaman yine köylülere rastlamışlar.
“Yazıklar olsun size!” demiş köylülerin arasından muhtar kılıklısı. “Sizde hiç acıma, hiç insanlık yok mu? Bu zavallı hayvana ikiniz biden binmeye utanmıyor musunuz?”
Baba oğul durmuşlar, düşünmüşler. “Bunlar da haklı,” demiş değirmenci baba. “En iyisi eşeği aramıza alalım, öyle götürelim pazara.”
Oğlu öne düşmüş, eşeği ortaya almışlar, baba da arkadan gitmeye başlamış. Giderken hiç rastlamadıkları başka köylülerle karşılaşmışlar.
“Bu nasıl şey böyle?” demiş içlerinden biri. “Eski köye yeni adet mi getiriyorsunuz? Eşek varken insan yayan gider mi? Bunu yapsa yapsa ancak eşekler yapar.”
“Doğru,” demiş değirmenci baba. “Ben de eşeğim, oğlum da eşek. Eşekliğimiz her önümüze çıkanın dediğine kulak verip yerine getirmemizden geliyor. Fakat bundan böyle paydos! Kim ne derse desin umurumuzda değil. Doğru da olsa eğri de olsa kendi bildiğimizden şaşmayacağız.”
Diyeceğim şu ki, doğruluk ve eğrilik dünyamızda görece oldu çıktı. Ne kadar insan varsa o kadar çok doğru ve eğri var. En iyisi insanın kendi sağduyusuna göre hareket etmesi ve bundan şaşmaması!
Editör: Derya DİNÇ‘in katılarıyla düzenlenmiştir.